İSTANBUL (Bursa Kuşu) – Türkiye Büyük Millet Meclisi, uzun süren müzakerelerin ardından 7554 sayılı kanunu kabul etti. Bu yeni yasa, dünkü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Söz konusu kanun, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçlerini sadeleştirerek yenilenebilir enerji yatırımlarının önünü açıyor. ENSİA Başkanı Alper Kalaycı, bu yasanın ÇED raporunu ön şart olmaktan kaldırdığını ve diğer izin süreçlerinin eşzamanlı olarak başlatılabileceğini vurguladı.
“BÜROKRASİ AZALIYOR, YATIRIMLAR HIZLANIYOR”
Kalaycı, ÇED süreçlerindeki bu basitleşmenin kamu kaybı yaratmadan enerji yatırımlarını hızlandıracağını belirtti. “Artık yatırımcılar, ÇED başvurusu sürerken diğer süreçlere başlayabilecek. Bu durum, bekleyen yatırımların sahaya inmesini hızlandıracak. Rüzgâr enerjisi projelerinin süresi 5 yıldan 2 yıla düşecek ve Avrupa’daki birçok ülkeden daha iyi bir konuma geleceğiz” diye ifade etti.
Türkiye’nin 2035 yılına kadar rüzgâr ve güneş enerjisinde toplam 120 bin MW kurulu güç hedeflediğini hatırlatan Kalaycı, bu hedefe ulaşmak için her yıl 3 bin MW rüzgâr ve 5 bin 500 MW güneş enerjisi kapasitesinin devreye alınması gerektiğini ifade etti.
ORMAN VE TARIM ARAZİLERİNE ÇEKİNCE
Yasanın 15. maddesiyle orman vasıflı arazilerde rüzgâr ve güneş enerjisi tesislerinin kurulmasının kolaylaştırıldığını belirten Kalaycı, bu konuda bazı çekinceleri olduğunu dile getirdi. “Orman ve tarım arazilerinde güneş enerjisi santrali kurulmasını doğru bulmuyoruz. 2020 yılında İzmir Karaburun’da zeytinlik kesilerek yapılan santrale karşı çıkmıştık. Orman alanlarının yapılaşmaya açılmadan korunması gerektiğini savunuyoruz” şeklinde konuştu.
Kalaycı, son yıllarda İzmir’de 25 bin hektar orman ve mera alanının yandığını anımsatarak, bu alanların vasıflarını koruyarak rehabilite edilmesi gerektiğini vurguladı.
Acele Kamulaştırma ve Hassasiyet ÇağrısıKalaycı, yasanın acele kamulaştırma süreçlerini hızlandırdığını, ancak özellikle Ege Bölgesi’ndeki yatırımlarda kamu otoriteleri ve yatırımcıların dikkatli olması gerektiğini belirtti.
ENSİA, yatırımların doğaya zarar vermeden, çevresel ve teknik uygunluk şartlarına uygun bir şekilde gerçekleştirilmesini savunmaktadır.